24 Eylül 2007 Pazartesi

Mars'taki yaşam için 'hamilelik testi'

Bilimadamları, Mars'ta yaşamın eskiden ya da şimdi var olup olmadığının anlaşılması amacıyla "hamilelik testi"ne benzer bir teknolojiyle üretilen bir cihazı deniyorlar. Life Marker Chip (LMC-Yaşam İşaret Yongası) adı verilen ve yaşamın "parmak izi" kabul edilen moleküler biyo-işaretlerin seviyesini tespit eden cihazın bir bölümü, ağırlıksız ve uzay radyasyonunun bulunduğu ortamda denenmek üzere Cuma günü Kazakistan'ın Baykonur Uzay Üssü'nden Dünya'nın yörüngesine gönderildi.
Yaklaşık 300 km irtifada bir uzay aracının içinde 12 gün süreyle denenecek LMC unsurları, Dünya'nın çevresini 180 kez dönecek. Denemelerde, uzay aracındaki bir platform açılarak, bu bileşenleri radyasyona ve uzay ortamına tabi tutacak. 25 Eylül'de Dünya'ya dönecek bu parçalar, bu uzay seyahatinin etkileri analiz edilmek üzere laboratuvarda incelenecek. Bilim insanları, LMC'nin Avrupa Uzay Ajansı'nın 2013'te Kızıl Gezegen'e gönderilmesi planlanan ExoMars robotuna yerleştirilmesini öngörüyorlar.

Singapurlu bilimadamlarından önemli buluş


Singapur'da araştırmacıların, H5N1 kuş gribi virüsünü kısa sürede tespit edebilen bir alet geliştirdiği bildirildi. Yeni aletin Hepatit B'de de etkili olacak...

Singapur Biyomühendislik ve Nanoteknoloji Enstitüsünden bilim adamları, Nature Medicine dergisinin son sayısında yayımlanan makalede, yeni aletin, özellikle temel sağlık kaynaklarından yoksun ülkelerde virüsün tetkikine imkan sağlayacağını belirtti.

Laboratuvarlarda testin yaklaşık 4 saat sürdüğünü ve virüsü önce izole ederek büyütecek makinelere gereksinim duyulduğunu ifade eden araştırmacılar, yeni aletle boğazdan alınacak tetkikin yarım saatten daha az sürede sonuçlanabileceğini kaydetti.

Grip salgınını hızla önlemenin en önemli unsurlarından birinin hastalığın öncelikle tespiti olduğuna dikkati çeken bilim adamları, yeni aletin sadece kuş gribi için değil, akut solunum yetmezliği sendromu (SARS), AIDS ve Hepatit B gibi hastalıkların tetkikinde de kullanılabileceğini vurguladı.

Akraba evliliği sağırlık yapıyor

Akraba evliliklerinin yol açtığı işitme kaybına neden olduğunu söyleyen uzmanlar, yenidoğanlara 'işitme tarama testi' yapılmasının mecburi olduğunu belirtti.

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Levent Erişen, işitme kaybının bebeklerde yaşamın ilk üç ayı içinde tanınması gerektiğini ve bebek altı aylıkken tedaviye başlanmasını tavsiye ederek, "İşitme kayıplarında tedavi işitme cihazı uygulamasının dışında, özel eğitim ve rehabilitasyon ile sağlanmalıdır. Bazı çocuklarda koklear implant (biyonik kulak) da uygulanabilir. Ancak sadece işitme cihazı veya koklear implant tedavi için yeterli olmamakta, bunların uygulamasından sonra mutlaka rehabilitasyon da yapılması gerekmektedir"dedi.


Çocuğun işitme kaybı derecesine göre işitme cihazlarının fayda oranının değiştiğini belirten Prof. Dr. Erişen, işitme cihazı veya koklear implant uygulamasındaki amacın, çocuğun yüzde 100 duymasından çok, konuşma ve mental gelişimini sağlayacak kadar sesleri duyabilmesini sağlamak olduğuna dikkat çekti.


Çocuk büyüdükçe işitme cihazının değiştirilmesi gerektiğini, ancak bunun sık ihtiyaç duyulan bir durum olmadığına işaret eden Prof Dr. Erişen, "İşitme cihazı sık sık değiştirilmese de cihaz kullanan çocuğun, belli aralıklarla kontrol edilerek izlenmesi gerekiyor. Cihazın kulağa oturan kalıbının sıklıkla değiştirilmesi önem taşıyor. İşitme cihazının etkin olabilmesi için bu kalıbın kulağa uygun olması ve çocuk büyüdükçe kulağına uygun olarak, kulak kalıbının da mutlaka değiştirilmesi öneriliyor. Cihaz
takıldıktan sonra ve çocuk sesleri duyabilir hale getirildikten sonra mutlaka özel eğitim programları uygulanması gerekiyor. Bu programlar ile, konuşma ve dil gelişimini sağlayacak rehabilitasyonun yapılması lazım. İşitme kaybı olan çocuklarda amaç, konuşma gelişiminden önce işitmenin sağlanması ve çocuğun işitme ve konuşma engelli olmasının önlenmesidir. Bunun için de cihaz takıldıktan sonra tedavinin bittiği sanılmamalı, sonrasında eğitim ve rehabilitasyon mutlaka uygulanmalıdır" diye konuştu.


Uzman Odyolog Sevtap Babayiğit ise işitme kaybının çocukların günlük hayatını olduğu kadar eğitim hayatını olumsuz etkilediğine dikkat çekerek, "Çünkü çocuklarda çok hafif derecede bir kayıp bile öğrenmesini engelliyor. Akraba evliliği sonucunda oluşan işitme kaybının erken teşhisi açısından işitme taraması büyük önem taşıyor. Erken teşhisle işitme kaybonda çok şey yapılabilir" şeklinde konuştu.


Yeni cihazların doğal ve yumuşak tonu yakaladığını anlatan Babayiğit, şunları söyledi: "Cihaz takıldıktan sonra çocuklara konuşma eğitimi verilmesi gerekiyor. Çocuklar uzman odyoloğun verdiği bu eğitim sayesinde, konuşmalarındaki bozukluklardan ve harf hatalarından kurtulmaları sağlanıyor. İşitme cihazlarının ömür boyu kullanılması gerekiyor. Kulak arkası tipi cihazların boyutları küçülerek daha sevimli ve hafif hale geldi. Ses kalitesinin iyileşmesi sayesinde de hastalara önemli bir işitme konforu
sağlandı. Çocuklar büyüdüklerinde kulak içi işitme cihazları takılabiliyor. Banyo yaparken, denize girerken ve uyurken cihazın çıkarılması gerekiyor. Cep telefonu kullanılması işitmeyi bozmuyor".

Mısır şurubu şeker hastası yapıyor

Tatlandırıcı olarak içeriğinde mısır şurubu kullanılan kola ve asitli içeceklerde şeker hastalığına yakalanma riskinin normalden 6 kat fazla olduğu tespit edildi.


Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Türk, sağlığa zararı tıp çevrelerince kabul edilen mısır şurubunun ülkemizde birçok üründe kullanıldığını ve bunun sonucunda özellikle genç nesilde erken yaşlarda şeker hastalığına yakalanma riskine yol açtığını söyledi.

Prof. Dr. Süleyman Türk, 234. Amerikan Kimya Kongresinin Tebliğinde mısır şurubundan yapılan gıdaların insan sağlığını ciddi anlamda tehdit ettiğinin yer aldığını söyledi. Türk: "Mısır şurubu ile tatlandırılmış içecekler ve yiyecekler diabet hastalığını tetikliyor. Şekerden ucuz olduğu için meşrubat üreticileri mısır şurubunu tercih ediyor. Çocuk obezitesi ile mücadele edenlerin ise korkulu rüyası haline geldi.

Çocuk obezitesindeki artışla meşrubat üretimi arasındaki artış arasında tam bir paralellik var. Kolalı içecek üreticileri ise içeceklerini tatlandırmak için mısır şurubu kullanmayı tercih ediyor. Çünkü mısır şurubu hem pancar şekerinden ton başına 250-300 dolar daha ucuz, hem de kolalı içecek üretiminde pancar şekeri yerine kullanımı daha uygun bir tatlandırıcı" dedi.

Mısırın genetiği ile oynanan ürünlerin başında geldiğini ve bu durumun insan sağlığını ciddi anlamda etkileyebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Türk, mısır şurubunun başta kola olmak üzere birçok gıdada yaygın olarak kullanıldığını belirtiyor.

Türk: "Gıdalarda tatlandırıcı olarak kullanılan mısır şurubu diabet hastalığına yakalanmayı artırmaktadır. Mısır şurubundan yapılan gıdaları kullananların, pancar şurubundan yapılan gıdaları kullananlara göre diabete yakalanma riski daha fazladır. Mısır şurubu ucuz olması nedeniyle özellikle kola üretiminde, pasta, bisküvi ve çikolata üretiminde yoğun olarak kullanılmaktadır. "Kola ve diğer mısır şurubu kullanılarak tüketime sunulan gıdaları tüketen insanların diabete yakalanma riski daha fazladır" dedi.

Prof. Dr. Süleyman Türk, gıdalarda katkı maddesi kullanımına bir sınırlandırma getirilmesi uyarısında bulunuyor. Gıdadaki katkı maddeleri konusunda ulusal bir prensibin ortaya konulması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Türk, katkı maddeleri konulan gıdaları tüketen çocukların, daha hiperaktif olduğu haberlerinin arttığını belirtti.

Prof. Dr. Türk "Gıdalarda kullanılan katkı maddelerinin orjinleri mutlaka denetlenmelidir. Musevi toplumu bu konuda çok hassas. Koşer damgası ve sertifikası bulunmayan ürünlerin kendi ülkelerine girişinin yasaklıyor. Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde katkı maddelerinin orijini konusunda bir belirsizlik ve denetimsizlik var. Özellikle domuz kaynaklı katkı maddelerinin mutlaka tespit edilmesi ve hazır gıda üreticilerinin bu konuda hassasiyet göstermesi gerekir. Hem inanç açısından hem de sağlık açısından gıdalarda orijin tespiti yapılmalıdır ve tüketici bilgilendirilmelidir" diye konuştu.

Türkiye'de şeker hastalarının sayısının her geçen gün arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Türk, Türkiye'de 5 milyon şeker hastasının bulunduğunu ve Konya'da da bu oranın yüzde 12 olduğunu bildirdi. Bu rakamın Konya için de çok ciddi olduğunun altını çizen Prof. Dr. Türk, unlu mamul tüketiminin azaltılması, bunun yerine daha çok sebze tüketilmesi gerektiğini kaydetti.

Modifiye edilmiş gıdaların kullanımı ile ilgili çalışmaların yapılması tavsiyesinde bulunan Türk, "Sigara paketlerinin üzerinde 'insan sağlığına zararlıdır' gibi ibareler bulunmaktadır. Mısır şurubu kullanılan gıdaların üzerine de uyarıcı ibareler konulmalıdır" ifadelerini kullandı. Konya'nın pancar üretiminde önemli bir yerde olduğunu ve üretilen gıdalarda pancar şurubunun kullanılmasının hem insan sağlığına hem ülke ekonomisine önemli katkıda bulunacağını anımsatan Prof. Dr. Türk yeterince şeker ihtiyacını karşılamak için de pancardaki kota tekrar gözden geçirilmeli ve pancar kaynaklı şeker tüketimine öncelik verilmelidir" dedi.